28 Eylül 2009 Pazartesi

Öylesine Bir Yazı

Bir şarkıya takıldım mı takılıyorum. Defalarca defalarca...(Takıntılı mıyım?) Sonra sıkılıyorum. Bir daha da pek yüzüne baktığım söylenemez. (Takıntılı olsam vazgeçer miydim?)
Yaşadıklarımız, bir dizi olay. Belli bir kurala göre gitmediğini düşünüyorum. Hayatın düzeni düzensizlik belki de. Başıma gelen her şeyin gelebilecek şeyler arasında en iyisi olduğu için geldiğini düşündüğüm için
a)iyimserlik 

b)aptallık
c)zaman kaybı
Bu şıklardan hangisi uygun bana?
Şıkları sırasıyla inceleyen test kitaplarına inat karışık gidiyorum:)
Zaman kaybı ise eğer tam bir hayal kırıklığı. Çünkü ciddi anlamda buna inanıyorum. Şeyler arasında bir şey var. Ve o benim başıma geliyor. Neden? Çünkü en iyisi değil belki ama, benim için en iyisi.
Aptallık ise eğer -bu zaman kaybından daha az tedirgin ediyor nedense, aslında ikisi de aynı kapıya çıkıyor. - bu inanışımdan vazgeçmem lazım. İnsan zamanla hep daha az hep daha az derken hiçliğe gider. Onu da geçtim eğer istediğim şeyler dışındaki şeyler gelip beni buluyorsa ve ben aptal bir masal kahramanından farksız tüm kalbimle en iyi şey olduğuna inanıyorsam ve ve bu sürekli oluyorsa o zaman kendim için en iyi şeyi istemeyecek daha doğrusu kendim için en iyi şeyin ne olduğuna kara veremeyecek kadar aptal mıyım?
Daha fazla bu kelimeyi kullanamayacağım. Kontrol biz de olmuyor bazen. Benim dışımda gelişen şeyler benim için en iyisini benim isteklerim dışında şekillendirebilir.
Neyse ki şu an için benim cevabım belli. Doğru cevap: a :) Nedenini açıklamıyoruz. Çünkü o doğru cevap....
:)
Aynı şarkıyı 3. kez dinliyorum, yazının başından beri.
Hala İzmir'deyim.
Tam bir hafta sonra İstanbul. (Tabi şartlar değişebilir.)
Yarın okul açılıyor. Ben hala tatil modundayım.
İsim okuyarak yoklama alan hocalar yarın okulda olacak değil mi?

Şarkıyı 4. kez dinlemeyeceğim :) Bu kadar yeter. İyi geceler....


Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

24 Eylül 2009 Perşembe

20'lik Diş

Her varlığın bir amacı vardır. Bizler varoluşsal amacımızı yerine getirirken evrenin bütünlüğüne de hizmet ederiz. Bizler, amaç sahibi olduğumuz ve bu amaca hizmet ettiğimiz için varızdır.
Bu yazıdaki metafizik buraya kadar...
Asıl bahsetmek istediğim yazının başlığından da anladığınız gibi: 20'lik diş. Bir anlamda vay benim dertli başım.(!)
Dünyadaki en amaçsız şeylerden biri 20'lik diş:
Çıksa çürür gider. Çektirisiniz.
Çıkmasa en büyük dert ameliyat gerektirir.
Azıcık çıksa çektirmek gerekir.



Her şey ağzımı açmakta güçlük çekmemle başladı. Yemek yemekte, gülmekte, konuşmakta zorluk çekiyordum. Canıma tak etti. İzmir'de Konak Diş Hastanesi'ne gittim. (Çile böyle başlıyor.)

Damak darlığı olduğu için 4 20'lik dişimin de çekilmesi gerekiyordu. Dişleriminden biri iltihap kaptığı için ilaç verdiler. Ve oldukça ileri bir tarihe de randevu :)

Hani şehir efsaneleri vardır. Çocuk 5 yaşındadır doktor 3 yıl sonraya randevu verir. 2 yaşındaki küçük kardeşine de 8 yıl sonrya randevu verilir falan...

Neyse ki beni 20'li yaşlarımın son demlerinde falan çağırmadılar...

2 ay sonrasına randevu aldık.

İlk dişim biraz çıkmıştı. Herhangi bir diş çekilmesi gibi geçti her şey... Ancak Çene Cerrahisi bölümünün gerici havası hepimizi esir almıştı. Ameliyat önlüğü giyilmesi gerektiğini görünce insan ister istemez geriliyor. Bir de bizi topluca beklettikleri ameliyat odasında deneyimli abiler, ablalar başlarından geçenleri uzun uzun anlatınca kimi zaman cesaret topluyor insan kimi zaman da tam bir facia... Sonuç olarak ilk ameliyatımdan sonra mutluydum. Korktuğum gibi olmamıştı.


3 ay sonra 2. dişim için gittik. Bu sefer diş tamamen gömülüydü. Bekleme odasında yeterince gerildikten sonra ameliyata girdim. Ameliyat kısa sürüyor. İğne yapıyorlar, kesip biçiyorlar, garip bir aletle gacır gucur bir şeyleri kazıyorlar (sanırım kökler temizleniyor) o sırada insan acıyı hissediyor. Sonra dikişi atıp yan odaya dinlenmeye alıyorlar. Bu ameliyatım da fena değildi. Hatta bittiğini bile anlamamıştım. Yarım saat sonra tamponu atıyoruz. 2 saat bir şey yiyip içmek yasak. Tavsiyem şu ki, 2 saat sonunda hemen kuvvetli bir ağrı kesici alın. Örneğin ben uyuşma geçince bir anda acıdan ağlamaya başladım. Dayanılır gibi değildi. Diğer yandan buz koymayı unutmayın. Sürekli yanağınıza buz koyun. Bu kanamayı durduruyor, morarmayı engelliyor.

Gelelim dün olduğum 3. ameliyatıma... Çok kötüydü. Doktorum izindeydi, farklı bir doktor vardı. Diğer hastalarında dediği gibi nasıl konuşulacağını bilmeyen bir doktor. Ameliyat sırasında ve sonrasında hatta hala çok acı çektim. Doktor, gözlerimi kapamama bile izin vermedi. Gözlerimizi kapatınca başımızı hareket ettirmeden tutamıyormuşuz. İnanın çok zordu. Uyuşturmak için iğne yaparken bile acıyı hissedeceksin deyince doktor, psikoloji denen bir şey var ya o yüzden de acıyı hep hissettim.

Kaldı bir diş. Onu da Ocak'ta finaller sonrası aldırmayı düşünüyorum. Hem de eski doktoruma.

Ey 20'lik diş... Senin amacın, daha önce dişçi sendromu yaşamayanlara bu acıyı tattırmak mı?

Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

12 Eylül 2009 Cumartesi

Southpark ve Prison Break

Bugün akşam Prison Break 4. sezon 15. bölümü izledim. 4. sezonun 15 bölüm olduğunu zannediyordum. Ansızın bitince son sandığımın son olmadığını anladım ve gerçekten çok mutlu oldum :) Bende 16. bölüm olmadığı için ben de Southpark'la devam ettim.

11 Eylül ile ilgili bir bölümdü. Uzun zamandır Southpark izlememiştim. Arşivimde daha çok eski bölümler vardı. Cartman'ın ergen sesi açıkçası pek hoşuma gitmedi. Eskiden daha sevimliydiler sanki :)
Bu bölümde 11 Eylül sanki Bush ve arkadaşlarının planları dahilinde bir kabusa dönmüş gibi anlatılıyordu. Eminim 11 Eylül'e dair pek çok teoriyi duymuşsunuzdur.Southpark'ta geçen olaylar doğrultusunda akış şu şekildeydi:

1)11 Eylül'ü istedikleri ülkeye saldırmak için Amerika kendisi planladı.
2) 11 Eylül'ü Amerika kendisi planladı. Çünkü dışarıdan böyle bir tehlike gelmesi imkansız. Her şey ama her şey kontrol altında.
3) 11 Eylül'ü Amerika planlamadı. Kontrolun onlarda olmadığı doğru.
gibi, gibi...
Siz ne düşünüyorsunuz bilmem ama Southpark yine yeterince mualefetti. Keyifle izledim :) Bush'la da gayet güzel alay ettiler...
Yukarıdaki resimler çok hoşuma gitti. Southpark-Prison Break :) Sucre ve Haywire çok benzemiş gerçekten. T-Bag'de iyi olmuş. Michael'ın bakışlarını cidden yakalamış bu Southpark kahramanı da...
Çok güldüm doğrusu...

Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

10 Eylül 2009 Perşembe

Kız Bloğu

Biliyorum ilk bakışta anlaşılıyor... Evet bu bir kız bloğu.

Hem de her şeye dair bir kız bloğu...

Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yurtta Kalmak

Yıldız Teknik Üniversitesi öğrenci yurdunda kalıyorum. Bu sene 4. yılım yurtta. Bu yıla kadar yurt fena değildi. Fakat bu yıl yurtta bazı değişikliklere gidildi.
Geçtiğimiz yıllarda yaz aylarında kalsak da kalmasak da yurt ücretini yatırıyorduk.  Yurtta kalmayan öğrencilerin yerine yerleştirilen öğrencilerden de alınan ücretlerle  bir taşla iki kuş vurulmuş oluyordu. Ancak bu yıl yaz ayında yurtta kalmayan öğrencilerden ücret alınmadı. Tüm eşyalarımızı çıkarmamız istendi. Tamam buraya kadar anladık diyelim. Hatta kalmayanlardan ücret alınmayacak olması gayet mantıklı bir uygulamaydı. Ancak oda arkadaşım yurttan 10 Eylül'de çıkıcak ve yurt görevlileri, -arkadaşım eylül aidatını da yatırmış olmasına rağmen- arkadaşımın eşyalarını çıkarmasının gerektiğini belirttiler. Okul 28 Eylül'de açılıyor. Eşya çıkarmak, yurt görevlilerine göre oldukça hafif bir iş olmalı. Ne yazık ki öyle değil. KIyafetlerimiz, kitaplarımız, battaniyelerimiz, bardak, tabak vs. Tüm eşyaları toplayıp otobüse götürmek, kargoya vermek vs. oldukça zahmetli ve tek başına altından kalkılması çok güç bir şey. Üstelik bunu 18 gün için yapmak. Ne kadar da mantıksız. Bu kadar zahmete gir, sonra geri taşı.


Görevlilere bir şey söylediğimizde bizi ön yargıyla dinliyorlar. Sanki biz İstanbul'a gezmeye tozmaya gelmişiz. Yurttan da bir türlü çıkmayacağız. Gerçekten çok önyargılılar...

Kaldığımız odalar küçük olduğu için odada kitaplarımıza yer bulmak oldukça güç. Bu nedenle etüt salonunda da kitap bırakıyoruz. Pek çok devlet yurdunda etüt salonlarında öğrencilere özel, kilitli dolaplar bulunuyor. Bizim yurtta böyle bir imkanımız yok. Herkesin erişimine açık raflara koyabiliyoruz.

Yaz başında İstanbul'da staj yaptığım için yurtta kalıyordum. Etüt salonunda temizlik yapılmış ve ne kadar kitap, defter, kalem, kağıt vs. varsa geri dönüşüme gönderilmiş. Bazı arkadaşlarımızın tüm ders kitapları, ders notları oradaydı. Hem manevi hem de maddi anlamda ciddi bir kayıp. Bu materyalleri geri dönüşüme gönderen bir zihniyet bir üniversite yurduna kadar girmişse daha ne olsun.

Geri dönüşüm olayında sonra yurtta resmen şok yaşandı. Tabi yurt görevlileri çok üzgündü. Kitaplar yanlışlıkla geri dönüşüme gönderilmişti. Temizlik görevlileri yanlış anlamıştı. -Emir komuta zincirinin böylesine yanlış işlediği bir yerde idare nasıl olur siz düşünün. - Yurt görevlileri, kitabı geri dönüşüme gönderilen öğrencilerin temizlik görevlilerin maaşından kesilmesi (duygu sömürüsü) suretiyle zor durumda kalmayacaklarını belirttiler. Tabi bildiğim kadarıyla böyle bir şey olmadı.

Yurtta yanlış anlamalar olabilir. Buna neden  olan bir öğrenciyse tutanak tutulur, yazılır, çizilir. Değilse olanlar sadece bir yanlışlıktır, uzatılmaz, konu kapatılır.

Bu yazıyı yazmamdaki amaç bir tarafı eleştirip ezilenleri oynamak değil. Bizim İstanbul'a okumak için geldiğimizi artık fark etsinler, yeter!

Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

4 Eylül 2009 Cuma

Güzel bir söz...

Incorrect documentation is often worse than no documentation.
Bertrand Meyer
Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar

3 Eylül 2009 Perşembe

Şirince

İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı bir köy Şirince. Cumhuriyet döneminde eski ismi Çirkince, İzmir valisi Kazım Dirik tarafından değiştirilmiş kendine yakışır bir isim almış bu eski Rum köyü.
Köylüler, bağcılık, zeytincilik ve şarap üretimi ile geçimlerini sağlıyorlar. Köyün ekonomisinde turizmin de büyük payı var elbette. Hem yabancı hem de Türk turistler tarafından sık sık ziyaret ediliyor.
Resimde gördüğünüz yünden yapılmış minik kediler gibi pek çok süs eşyasına rastlayabilirsiniz. Dikkatimi çeken 7'den 70'e herkesin turistik bir eşya satma gayreti oldu.
Selçuk'a 8 km olan Şirince'de pansiyon olarak kullanılan Rum evlerinde konaklama imkanı da mevcut.

Köyde yer alan eski bir kilise de en çok ziyaretçi alan yerlerden biri. Kilisenin bahçesindeki dilek havuzu da oldukça ilgi çekiyor. Şehir efsanelerine kulak kabartırsak havuzun içindeki küçük deliğe attığınız para isabet ederse dileğiniz olacak anlamına geliyor.


Şirince'den bahsedipte şaraplarını es geçmek olmaz. Köyün içinde pek çok şarap evine rastlarsınız,  aklınıza gelmeyecek meyve şarapları tadma imkanı bulursunuz.

Köyde pek çok restaurant, gözleme evi, pansiyon bulunmaktadır.

Şirince'de birbirinden lezzetli şaraplarının da etkisiyle çok hoş vakit geçirebilirsiniz:)

Devamını okuyun...>>

Stumble Upon Toolbar
 
template by suckmylolly.com flower brushes by gvalkyrie.deviantart.com